Monday, April 06, 2009

top

top oynadık biz dün.
yakar(n)top, istop (!), ayaktopu.
çok hoştu.
park denen şeyi değilse de top oynamayı çok seviyorum.
ileride çocuklarımla top oynayacağım.
yuppi.
krep yedik.
creperie de hampstead mi ne. süperdi.
akşam hande de geldi. maghreb'e gittik. kuskus yedik. kuskus çok iyi bizimki gibi top top olanı da severim ama bu irmik - kısırlık bulgur hali de muhteşem bence.
"kuskus"un arapçası muhteşem bence.
كس كس
bayağı KS KS - hatta soldan sağa okusan SİN KAF SİN KAF

Sunday, April 05, 2009

kapılar ardında

- sen odanın kapısını da mı kapamıyorsun ?
- yooo... neden, bütün gece horladım mı ?
- yooo... garip ama.
- benim ailemde de kimse kapısını kapatmaz.
- özel hayatınız yok yani.
- vaar... sadece gerekirse kapanır kapı.

bu bizim bengin'le son konuşmalarımızdan. ikimiz de günlük hayatta nasılsak evde, odalarımız konusunda da öyleyiz.

- bizde öyle bir rahatlık yok, biz sizin gibi serbest büyümedik. (kapı açık yaşama konusunda)
- şimdi bana şu serbesti anlat, sen odanda her istediğini yapıyorsun ama ben mi daha serbest oluyorum ?
- hangi serbest ?

p.s. ecder ile evdeyken odamın kapısını kaparken özür dilemem gerekirmiş gibi bir his :)

beyin karmaşası

yok bir şey aslında.
sadece rüyalarım beni benden aldı. gittikçe saçmalaşıyor.
gerçek de olsun istiyorum.

çok yürüdük dün, önce russell square'de sinema (entre les murs).
sonra dolaşa dolaşa southbank centre. yine muhteşemdi. ben en çok orayı seviyorum londra'da.
iki tane sergiye gittik, biri annette messager adlı kadının, the messenger.
seyom çok tavsiye etmişti. ben bazılarını beğendim, bazılarını sıkıcı buldum.
sonra üst kattaki sergiyi gezdik. john berger'in görme biçimleri tadındaydı.
arada krep ve kasekrainer yedik.
sonra şehri baştan başa yürüdük neredeyse.
pazartesi de tate modern'da bir sergi gezmek istiyorum. bir de kısmet olursa saatchi gallery...
akşamları içki içmekten sıkıldım. sigarasız çekilmiyor.

yalnızlığımız üzerine yeniden düşündüm.
gerçekten hepi topu 10 senemiz daha var diyelim - aynı kalite ve eğlence boyutuyla yaşayabileceğimiz. sonra hayat bizimle daha resmi ilişkiler kuracak.
neden bu en keyifli olacak dönemi yalnız geçirelim ki ?

tekrar soruyorum... neden ?

yanlış bir doğru insanı beklemek,
doğru insan olduğu yanılgısına düşmek,
sabrederek mutlu olunacağına inanmak,
boşver gitsin.

Saturday, April 04, 2009

neler oluyor ?

bir duygusallık, bir saçmalama sormayın gitsin.
rüyamda evime müfettişler geliyor, hazırlıklar yapılıyor.
çok içmişim dün ama akşamdan kalmadım, bravo bana.
rüya dediğin beni mutlu etmek için bugünlerde...
kahvaltı ettik, şimdi londra'nın altı üstüne.
hadi.

Friday, April 03, 2009

londra'dan kuşbakışı istanbul

hayat ne garip değil mi ?

londra'dayım. geçen seferki krizleri yeniden yaşamamak için ikimiz de pür dikkat, duyarlılığın doruklarındayız.
ben burada çok mutluyum. ama şimdiden evimi özledim.
şimdiden...
burada tırnaklarım uzasa kesemezmişim gibi. canım isteyince kariye'ye gidemezmişim gibi. evde yalnız oturup delirirmişim gibi.
istanbul'u yine kafam karışık bıraktım. istanbul'un kafası da karışıktı tam oldu.
çok üzüldüm. işlerin bu hale gelebilmesine ama erben'ce hâlâ aynı kalmış olmasına.
çok üzüldüm, etrafımdaki herkesin bunalmışlığına.
ben direniyorum.
İYİYİM. daha da iyi olabilirim.
hem abla gelecek, bruno gelecek, daha ne olsun ?...
bir de çeviri yapabilsem. hâlim olsa.
hadi. neresinden başlasam kârdır.